DOLAR
19,1620
EURO
20,8113
ALTIN
1.212,46
BIST
4.958,64
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Diyarbakır
Az Bulutlu
8°C
Diyarbakır
8°C
Az Bulutlu
Cuma Parçalı Bulutlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
15°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C

SEDAT PEKER İTİRAFÇILARI ANLATIYOR

SEDAT PEKER İTİRAFÇILARI ANLATIYOR
09.02.2022
0
A+
A-

Hanifi Avcı ile Pala Şeref diye tanıdığımız bir Başkomiser vasıtasıyla irtibatımız vardı. Bizden haberdardı, biz de kendisinden haberdardık. Aradan bir dönem geçtikten sonra, Şeref Bey kendisinin yani Hanefi beyin selamını ileterek devlete hizmetleri olmuş bazı itirafçıların Diyarbakır’dan İstanbul’a getirildiğini, bu kişiler İstanbul’u bilmedikleri için onlara maddi-manevi yani her anlamda yardımcı olmamı istiyordu.

Benim o zamanki konumum, varlıklı bir ailenin daha doğrusu varlıklı bir sülalenin üyesi olup, yakın ve uzak çevrede tanınan, milliyetçi görüşe mensup, saygınlığı olan bir kişiydim. O dönemin şartlarına göre maddi imkânım oldukça da iyiydi.

Bahsi geçen itirafçı arkadaşlarla tanıştım. Bu arkadaşlar zaten sizin de devamlı yayınladığınız meşhur bir resim var ya, oradaki olan arkadaşlar. Yani Tilki Selim, İbrahim Babat, Hidayet Bozyiğit, Süleyman Öğer (bu arkadaş itirafçı olmadığını, 10,5 sene terör örgütünden yatıp çıktığını söylüyordu) Süleyman Öğer’in kardeşi Cemal Öğer, Hanefi beyle yani Sayın Bakanımızla en çok görüşenleriydi (daha az dikkat çektiği ve daha az geçmişi şaibeli olduğu için) Ali Ozansoy, Tilki Selim’in abisiydi. Ancak ben kendisiyle herhangi bir şekilde karşılaşmadım. Bu itirafçı grubunun içinde tanıştığım ama ismini hatırlamadığım başka arkadaşlarda var. Zaten onlar etkin kişiler değildi. Grubun lideri konumunda kendini hissettiren Hidayet Bozyiğit’ di. (Bir çatışmada öldürüldü) Grubun sözcüsü ise Süleyman Öğer’di.

Daha önceki satırlarda da söylediğim gibi bu arkadaşlar İstanbul’a yabancıydı, bize Hanefi beyin emanetiydiler. Biz de kendilerine elden geldiğince maddi manevi destek olduk.

Hanefi bey diyebilir ki JİTEM onları kötü yönde kullanıyordu, ben onları faili meçhul yapmasınlar diye JİTEM’in elinden aldım. O zaman kendisine şöyle bir soru sormak lazım; hem PKK militanı olduklarında daha sonra JİTEM’e geçip oraya çalıştıklarında şiddetten başka hayatlarında hiç bir şey yapmamış bu insanlar İstanbul’a getirerek onlara acaba manifaturacı veyahut da zücaciye dükkânımı açacaktı, kim bilir belki de kırtasiye dükkanı açacaktı onlara.

Tabii ki bu anlattıklarımızdan sonra Hanefi Bey diyebilir ki onları ben İstanbul’a getirmedim. O zamanda kendisine şunu söylemem gerekir; bu insanların İstanbul’da bir akrabaları yok, bir yakınları yok. Bu insanlar Diyarbakır’da Emniyet İstihbarata çalışırken (JİTEM’den ayrılıp) senin İstanbul’a geldikten sonra hepsinin aynı anda İstanbul’a gelmeleri rastlantı olabilir mi? Böyle bir şeye inanmak için gerçekten çok saf olmak gerekir.

Mesela birde kitabında şöyle yazıyor; Rahmetli Cem Ersever JİTEM’den ayrılınca itibarsızlaştırıldığını, gücünü konumunu kaybettiğini kendisi anlatıyor. Daha sonraki bölümlerde de Cem Ersever’in kendi ekibinde çalışan Ali Ozansoyu istihbarat daire başkanlığına yerleştirdiğini yazıyor.

Bu ülkede bütün gazeteciler zannediyorum bu kitabı okumuştur. Ancak kimsenin dikkatini bu bölüm çekmemiş. Pardon Abdülkadir Aygan isimli PKK itirafçısının uyarmasıyla bir yazarı konuya değinmişti. Ali Ozansoy’u İstihbarat Daireye aldıran Cem Ersever değil Hanefi Avcı’dır demişti.

Zaten böyle bir görevlendirmeyi Hanefi beyinde anlattığı gibi bütün itibarını kaybetmiş bir Cem Ersever’in yapabilmesi tabii ki mümkün değildir. Bence burada doğru olarak sorulması gereken konu Hanefi Avcı’nın Ali Ozansoy’u İstihbarat Daireye devlet memuru statüsünde yerleştirdiğini niye saklamaktadır?

Aslında Hanefi Avcı’nın ilk çıkışını yaptığı ve sevgili basın mensuplarımız tarafından kahraman mertebelerine çıkardığı dönemde Susurluk meclis Komisyonuna verdiği ifadeler sorgulayıcı bir gözle okunsaydı belki de şuanda bazı kesimler tarafından kahraman kabul edilen kağıttan bir aslanımız olmayacaktı. İlerleyen satırlarda anlatacağım yaşanmış olaylarla söylediklerimin doğruluğunu kanıtlayacağım zannediyorum.

Neyse konumuza tekrar dönersek bu itirafçı arkadaşlarla tanıştıktan çok kısa bir zaman sonra milliyetçi Camianın bilinen isimlerinden Adanalı bir işadamı olan Hayrettin Alp gelerek bu itirafçı grubun benim arkadaşlarım olduğunu, bu kişilerden bir konuda ricacı olmamı istedi. Konu nedir diye sorduğumda bir arazinin el değiştirmesinden dolayı Kanal 6’nın sahibi Mehmet Kurt’tan yüklü bir miktarda para istediklerini, Mehmet Ağabeyinin (kendisi öyle hitap ediyordu) kendisinin yakını olduğunu, bu paranın haksız yere istendiğini, piyasadan duyduğuna göre bu kişilerin benim ricamı kırmayacaklarını söyledi.

Piyasada insanlar tarafından itirafçı grupla bu kadar yakın anılmaktan bir anda rahatsız oldum. Bende yükü üzerimden atmak için doğruyu anlattım. Bu kişilerin Hanefi Avcı’nın selamıyla geldiklerini, bildiğim kadarıyla ona bağlı çalıştıklarını söyledim.

Hayrettin Alp teşekkür edip ayrıldıktan sonra Mehmet Kurt’la görüşüp durumu anlatıyor. Mehmet Kurt bunun üzerine bir iki tanıdık vasıtasıyla Hanefi Avcı’ya gidip durumu anlatıyor.

Hanefi Avcı kendisini misafir ettikten sonra, bu kişilerin kendisine bağlı çalışmadığını ancak devlete hizmetleri olmuş biraz da sorunlu insanlar olduğunu söylüyor. Yani sizinde belirttiğiniz gibi İyi Çocuklar diyor. Aralarında geçen bu diyalogu hem itirafçı gruptan öğrendim hem de Mehmet Kurt’un yakını olan Rahmetli Ahmet Cemil’den.

Mehmet Kurt devletin istihbarat müdüründen aldığı, akılla ve uzlaş anlamı içeren bu mesajdan sonra Hayrettin Alp vasıtasıyla Süleyman Öğer’e alınan bir randevu neticesinde o zamanın parasıyla 4 milyar lira paraya anlaşıyorlar. (Geçmiş zaman belki 40 milyar olabilir) o zamanın ekonomik şartlarına göre bu ciddi bir paraydı. Bu itirafçı grup kendilerinden beklemediğim bir performans göstererek, maddi sıkıntın varsa buradan sana da verebiliriz dediler. Bende konunun benimle bir ilgisi olmadığını ayrıca da konuda bir emeğimin olmadığını belirtip, İstanbul’a yeni yerleşiyorsunuz para size daha çok lazım olur dedim. Bu yaşanan olaydan sonra o arkadaşlarla aramızda olan yakınlık biraz daha arttı. Tam burada Hanefi beye şöyle bir soru sormamız gerekmez mi acaba, sen nasıl bir İstihbarat Müdürüsün ki senin tanıdıkların tarafından avanta istendiğini söyleyen bir iş adamının sana anlatımlarını nasıl resmiyete koymazsın, adam şikayetçi olmasa bile bilgi notu olarak bu görüşmeyi Asayiş Şubeye nasıl bildirmezsin? Bu olayın yaşandığı tarih 1994 senesinin sonu ve 95 senesinin başı olması gerekir.

Zaten bu ilk bitirdikleri işten aldıkları cesaretle elde ettikleri paranın şaşırtmışlığıyla hızla bir kaç işe girdiler. Tatlıcı ailesinin bir alacağı yüzünden kendilerine yapılan rica üzerine bir içecek firmasının sahibini rahmetli Hidayet Bozyiğit belden yukarı vurarak yaralamıştı. Bana artık çok yakın olduğumuz için kendileri anlattı. O dosya halen emniyetin faili belli olmayan dosyaları arasındadır. Bu olayın kapanmasını da bu olaydan onlara çok kızmasına rağmen yine Hanefi avcı sağlamıştır.

Daha önce söylediğim gibi Hidayet grupta lider durumdaydı. (En azından dışardan öyle algılanıyordu.) Aradan çok kısa bir zaman geçince, Hidayet’in Narkotik şubeden atılma bir uyuşturucu kaçakçısıyla girdiği çatışmada öldürüldüğünü, Süleyman’ın açtığı bir telefon neticesinde öğrendim. Bir uyuşturucu parasının tahsilatı yüzünden bu çatışma yaşanmıştı.

Çatışmanın yaşandığı yer Kadıköy ilçesindeydi. Çünkü arkadaşları toplanıp Kadıköy adliyesine gitmişlerdi. Rahmetli Hidayet İstanbul’u sokaklarının Güneydoğunun dağlarına benzemediğini canını vererek öğrenecekti. Hanefi beyin zücaciyeci dükkanı açmak için İstanbul’a getirdiği arkadaşlarından biri böylelikle öldü gitti.

İstanbul’da bir emniyet müdürleri değişimi tekrardan yaşanınca yeni gelen Asayiş Şube Müdürü telefon açtırıp beni şubeye çağırttı. Bende kendisinin yanına gittim. Benim yanıma itirafçıları alarak insanları rahatsız ettiğimi söyledi. Benimle beraber Süleyman Öğer’de emniyete getirilmişti. Ben asayiş müdürü Sedat Demir’e çok açık bir şekilde, bu arkadaşlar İstihbarat Şube Müdürü Hanefi Avcı’nın yakınıdır. Ben sadece kendilerini tanırım dedim. Daha sonra kendisi şaşırarak beni dışarı yolladı. Sonradan öğrendiğime göre Hanefi Avcı’yı telefonla arıyor. Neticesinde Süleyman Öğer’e bir fiske vurulmadan gönderilirken bana biraz sıkıntı yaşatıyorlar.

İkinci kez bu kişilerin Hanefi Avcı’nın yakınları olduğunu söylememden dolayı bu grupla soğukluk yaşamaya başladım. Zannediyorum ki Hanefi Avcı’nın onlara verdiği talimat sonrasında bu soğukluk yaşanmaya başladı. Zaten bu olayın üzerinden çok kısa bir zaman geçmişken bu arkadaşlar bir para bölüşmesi yüzünden birbirlerine girdiler. Suriye uyruklu itirafçı İbrahim Babat (Bu grubun üyesi) Süleyman Öğer’i kalaşnikofla arabasının içindeyken taradı. Süleyman yaralandı, İbrahim’in ismini verdi.

İbrahim Babat Güneydoğudan tanıdığı Ergenekon sanıklarından Arif Doğan Albay’ın yanına gitti. O zaman kendisi Yalova Jandarma Alay Komutanıydı. Arif Doğan Albay Kadıköy emniyetinin çok ısrarlı baskısı üzerine İbrahim Babat’a bir şey olmayacak şartıyla Kadıköy emniyetine teslim etti. O zamanki Kadıköy İlçe Emniyet müdürünün bir sohbette, bazı işadamlarına, kardeşim adamı asayiş şubeye veriyoruz, Terörle Mücadele Şubesine veriyoruz, kimse almak istemiyor diyordu.

İbrahim Babat yargılanıp yüksek bir ceza alınca Güneydoğuda içinde rol aldığı bütün olayları Arif Doğan Albay’dan intikam almak için bütün her yere yazmaya başladı. Hatta o dilekçelerle ilgili basında da bir takım ufak tefek yazılar çıkmıştı. Ancak sonucunun ne olduğunu merak etmediğim için takip etmedim.

İbrahim Babat isimli arkadaş için Suriye’ye gittiğini söyleyen var, öldüğünü söyleyen var. Ancak ne olduğunu tam olarak bilen yok. Hanefi beyin herhalde kırtasiye dükkânı açmak için getirdiği bu arkadaşlardan bir yıldız daha kaydı.

Bu olayların hemen akabinde zaten Susurluk olayı patlak verdi. Susurluk olayında meclis Komisyonuna Hanefi Avcı’nın verdiği ifadeye oyuncak bulmuş çocuklar gibi atlanmasaydı daha sorgulayıcı bir gözle bakılsaydı satır aralarında bir çok şey görebilir, hak etmeyen bir insanı hak etmediği bir şekilde övmezlerdi. O tarihte benim ismim sadece MİT raporunda bir satır olarak geçiyordu. Yani ön planda değildim, çok tanınan bir sima hiç değildim. Bu yüzden dolayı Meclis Komisyonundaki ifadesinde Hanefi Avcı’ya benimle ilgili hiç bir şey sorulmadığı halde, benim ismim hiç geçmediği halde Hanefi Avcı durup dururken mesela Sedat PEKER diye biri var deyip bıkkınlık verir derecesinde beni anlatıyor. Anlatıyor da anlatıyor.

Sayfalar boyu, saatler boyu anlatıyor. Komisyon üyeleri merak edip soru sormaya başlıyorlar, Sayın Bakanımız Hanefi bey anlatmaya devam ediyor. O zaman kendi kendime bu adam müthiş bir beyin dedim. Haraç istenen Mehmet Kurt olayında söylediğim gibi Asayiş Müdürü Sedat Demir’in sorgusunda yüzüne söylediğim gibi itirafçı grubun Hanefi Avcı’ya yakın olduklarını ona bağlı çalıştıklarını söyleyebilecek tek kişi bendim, beni bir anda gündeme taşıyarak ve hakkımda saatlerce anlatarak önümü tamamen kesti. Şimdi bu söylediklerimi o zaman söylemiş olsaydım intikam almak için söylediğim düşünülecek bir değeri olmayacaktı.

Bu açıklamalardan sonra Süleyman Öğer kardeşi Cemal Öğer ile irtibatımız koptu. Tilki Selim benimle görüşmelerine devam ediyor diye Hanefi Avcı onunla irtibatı kesti. Zaten daha sonraki tarihlerde bana yönelik yapılan Çete kurma operasyonunda Ali Ozansoy’un kardeşi olan tilki Selim benim örgütümün üyesi yapıp cezaevine yolladılar. Zannederim ki bir kaç ay tutuklu olduktan sonra kendisi tahliye oldu. O günden sonra kendisiyle görüşmedim. Yani on sene oldu. Esnaflık yaptığını öğrendim. İyi bir arkadaştı Allah yolunu açık etsin.

Aradan epey bir zaman geçti, Sayın Hanefi bey Daire Başkanı oldu. Yaptığı ilk operasyon arşivi açarsanız göreceğiniz gibi şahsımadır. Sadece intikam almak için. Hakkımda şunu yapmış bunu yapmış diye basında birçok şey yazdırdılar oysa ki ben sadece yağmaya eksik teşebbüs, tahdit ve bu iki suçu işlemek içinde silahlı örgüt kurmaktan ceza aldım. Kanunda açık bir şekilde yazıyor ki yağmaya teşebbüs edildiği, imzalatıldığı iddia edilen çek-senet bulunamazsa kişiye yani sanığa ceza verilemez. Türk Ceza Kanunu böyle diyor, Yargıtay içtihatları böyle diyor ancak herhalde beni başka kanunla yargıladılar bana ceza verdiler. Gasp ettiğim söylenen kişi de ilk gaspını 19 yaşında yapmış, PKK adına para toplamaktan kaydı bulunan, o tarihte suç örgütü kurmak ayrıca da 3-4 gasp olayından ayrı ayrı gıyabında tutuklamalar bulunan bir kişinin ifadesiyle bana operasyon yaptılar ve de ceza verdiler.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.