Büyük yankılar yaratan eylemlerin ortasındaydı. Tarihin seyrini değiştiren Kahramanlarla beraberdi. Aynı kaptan su içtiler, aynı sofraya kurulup azıklarını paylaştılar. Ve yaralandıklarında yaralarını sardı, sonra son nefeslerini verdiklerin de yine oradaydı. Kahramanlarını anlatıyor, yaşamına tesir eden, duygularını, ruhunu, aklını, yaşamını şekillendirenleri, yolculuklarını anlatıyor.
Gazeteci Delil Zilan yazarlığa bir giriş yapıyor. Yazarlığa “HOŞÇA BAK ZAMAN’’ adlı anılarından oluşan kitabıyla ilk adımını atıyor.
Önder Abdullah Öcalan’a nasıl önder oldun? Halkın yüreğinde nasil oldu da böyle yer edindin?
Önder Abdullah Öcalan ise, ‘’Sadece Halkımı anlamaya çalıştım’’ diyor.
Önder Apo, halkını anlama yolunda kendini buluyor. Halkını anlamaya çalıştıkça, anlam kazanıyor. Mücadelesini böyle dile getiriyor.
Anlamak en büyük güç. En büyük sır. En büyük sihir. Yaşamın nihai amacı gibi bir şey.
Delil bir anlam arayışında. Yoldaşlarını anlama çabası yolunda ilerlerken, aynı zamanda kendisi de anlamlam kazanıyor. Form kazaniyor. Gazetecilik olan mesleğinin sınırlarını aşarak yazarlıkla bütünleştiriyor, genişletiyor anlam sınırlarını.
Bir yolda olmak, yol almak, yaşamın akışına, ahengine, coşkusuna ayak uydurmadır artık. Yazmak tüm Savrulmaların önünü almaktır. Tarihini, belleğini, kültürünü, gerçekleri, hakikati savunmaktır. Zapt etmeye çalışmaktır ruhunu. Delil bunu başarıyor. Yitirdiklerini bulmaya çalışırken, yolunu buluyor. Kimliğini buluyor. Onların sözleri oluyor.
Yoldaşlarının acısını, sevincini, cesaretlerini, sözlerini anlamaya çalıştıkça, hissetmeye çalıştıkça, kendi yolunu da buluyor. Delil bu toprakların acısını bütün yüreğiyle hissediyor. Çünkü en sevdiklerini, canından bir parça olan kardeşini, yoldaşını, Viyanı..kaybetti bu yolda.
Kürt özgürlük hareketinin hikayesi de böyle başlamadı mı? Haki’yi anlama arayışı yolunda var oluyoruz hepimiz.
Anladığımız kadar varız.
Delil Zilan çıktığı bu yolculukta, zorlu yolculuklarda heybesinde biriktirdiklerini, bir habere sığmayan her biri bir roman, bir film senaryosu, tarihin canlı anılarını, yaşanmışlıklarını, savaşını farklı bir açıdan görüyor, okuyoruz. Bin bir zorluk içinde, sırtında çantasıyla savaş cephelerinde patikalarda adım adım örüyor kendini.
Sade bir uslupla, dille tarihi eylemlerin perde arkasını görüyoruz. Delilin arkasında ya da sayfalar arasında yürüdüğümüzde çatışmaların içinde buluruz kendimizi. Tanıklık ederiz tarihi eylemlere, Karataş , Rindikê, Çelê gibi tarihi eylemlerin içinde yer alırız. Tüm zamanlardan sıyrılır, canlı karakterlerle buluşuruz sayfalar arasında. Kimisi hala aramızda, kimisi ölümsüzleşip yıldızlar arasında göğümüzde. Göğsümüzde.
Sürekli bir yolculuktasın. Ayakların durur. Ruhun yürür. Aklın durur, kalbin atar.
Yol aldıkça üşürsün, ıslanırsın, terlersin, üşürsün, yorulursun ama hep yol alırsın. Çünkü kitap bir yolculuğun kitabıdır.
Vurulursun, düşersin, dirilirsin, yürürsün umuda, ışığa. Hep bir yolda hep bir ışık peşinde koşarsın.. Soluksuz, nefessiz kalırsın, Pusulara düşersin, pusuları yarar geçersin. Vurulursun. Kan kaybedersin satırlar arasında. Kocaman bir evrende, yeryüzünde bir taş kayanın altını mesken edersin. Yurt, vatan edersin küçük bir mağarayı, oyuğu. Yaşam filizlenir burda daracık yerde.
Satırlar arasında yol aldıkça evrenin farklı bir boyutunu keşfedersin.
Ölüm ve yaşam arasında gider gelirsin, gelir gidersin. Tüm zamanlar yitiktir. Ne gece gündüzü bekler, ne gündüz geceyi çeker. Gecelerden daha karanlıktır kimi günler. Kimi gecelerde aydınlıktır. Gece bir dağ başında bir brusk (şimşek) çakar böler uykunu, güne çevirir dağ başlarını. Evrenin farklı boyutlarını keşfedersin bu çarpılmalarla. Yer yerinden oynar ama sen kaskatı kesilmişsin. Bir elektrik trafosu gibi enerjiyle yüklenirsin çakan şimşeklerden. Bir dağ başında şimşek Delili çarpar. Ayak parmaklarını kaybeder ama yürüyüşünü engelleyemiyor ne doğa, ne de bir çatışmada ayağına sıkılan kurşun.
Yaşananların, toprakta gömülü kalmasına razı olmaz gönlü.
Karanlıklara karşı kalemiyle kanlı bir savaş veriyor.
Tarihsiz, hafızasız, belgesiz, belleksiz bırakılmak istenen halkın yarasına melhem olmaya çalışıyor. Bu halkın acılarını, kahramanlarını yaşatarak yeni nesillere, gelecek kuşaklara en büyük mirası bırakma çalışıyor. Bir halkın davasının savaşcılığını, kameramanlığını, haberciliğini, yazarlıgını, omuzlamiş bu kitabıyla. Yaşanmışlıklara dair önemli bir belge oluşturmuş.
Bu, yaşamın hangi zorluklarla örüldüğünün kitabı. Her bir hikayesinin içinde başka bir hikaye çıkıyor karşımıza. yoğun duygularla yazılmış. İlham ve umut aşılıyor. Önemli eylemlerin, savaşın sis perdesini aralıyor. Savaşın öteki yüzünü, dostlukları, kenetlenmeyi, hedefteki ısrarı, gözlerdeki ışıltıları, yaraları, bereleri, acıyı, gözyaşıyı, hüznü, mutluluğu, kararlılığı tanıklığıyla harmanlamış, sade bir dille, bazen öfke patlamalarıyla, bazen derin bir çaresizlik girdabında kelimelere yalvararak imdadına çağırarak..
Bireysel olarak insan kendini güzel ahlakla donattı mı, erdemli, ahlaklı yaşamı benimsedi mi, şeref sahibi olur. Fakat kendinden geçti mi, başkalarına adanan yaşamları onurla taçlandırılır. İnsanın Onur sahibi olması, kendinden geçerek kazanılır.
Onur ve şeref sahibi olmak kendi sınırlarını geçip, adanmaktır. Her hikayenin karakterleri böylesine güçlü kişilikler. Onur ve şeref sahibiler. Bunları yaşatmış olmanın onur payesini alıyor kitap
Bize kalan miras, yazılanlar kadardır. Ve tarihimizi bildiğimiz kadar da kendimizi tanırız.
Kendimizi tanıdığımız ölçüde insanlıkla buluşuruz.