1 Ekim 2017’de İspanya’nın kaderini ve bağımsızlığını belirlemek için bir referandum düzenlediği için şu anda sürgünde olan Katalonya Eski Başkanı Carles Puigdemont, Rojava devrimini “eşsiz bir devrim” olarak niteleyerek destekliyoruz şeklinde konuştu.
Referandumun ardından İspanyol hükümeti, birkaç Katalan siyasetçi ve parlamenter hakkında dava açmaya ve onları şiddeti kışkırtmakla suçlamaya başladı. İspanyol hükümeti ayrıca dönemin başbakanı Puigdemont’u tutuklanmamak için Katalonya’yı terk etmekle suçladı.
Belçika’nın başkenti Brüksel’de yaşayan Carles Puigdemont ile Rojava devrimi, Türk ve Avrupa devletlerinin Önder Abdullah Öcalan ve Kürtlere dair izledikleri politikalarına ilişkin ANHA’ya konuştu.
- Kürt ve Katalan halkları arasındaki benzerlikler nelerdir?
Aynı savaşta kardeş olduğumuzu hissediyoruz. Halkımız da aynı engellerle karşılaştı. Milliyetçi ve emperyalist devlet, çeşitliliği kötü bir şey ve gücüne tehdit olarak görüyor. Rojava’daki devrim bizler ve Katalonya için bir ilham kaynağıdır. Kürdistan’da yaşanan her şey bir ilham kaynağıdır. Ne yazık ki bu direnişleri cezalandırmayla karşılanıyor. - Katalonya örneği Kürt sorununun çözümünde rol oynayabilir mi?
Birbirimize yardım edebileceğimize inanıyorum. Her iki deneyim de taraflar için yararlı olan ve bağlamı topluma ve ülke projesine bağlayan bileşenlere sahiptir. Aşağıdan yukarıya örgütlenmenin tersi olmadığına inancımıza göre, bize yardımcı olabilir. Çatışmalara demokratik bir çözümdür. Yavaş bir yol gibi görünebilir, ancak en güvenli olanıdır. İspanya’nın Türkiye ile ilişkileri çok güçlü. Aynı zamanda Türkiye, Avrupa Parlamentosu’ndaki eylemlerinden dolayı eleştiriliyor.
İspanyol rejimi ile genel olarak Rojava ve Kürdistan çevresindeki rejimler arasında pek çok fark var, ancak bazı benzerlikler var. Örneğin, bir yanda hegemonik iktidarın doğası var, diğer yanda birbirinin reddi, farklı bir millete dilini, kültürünü ve siyasetini dayatma girişimi var. Bu, milliyetçi devletlerin ve büyük imparatorlukların özelliklerinden biridir. Alanını genişletirken daima hegemonyaya dayanır. Benim için güç, diyalog ve sadakatin temeli olmalı. - Demokratik konfederasyon hakkındaki görüşünüz nedir, dünyanın başka yerlerinde yapılabilir mi?
Her bölgenin kendine en uygun siyasi yöntemi bulması gerektiğine inanıyorum. Rojava’da demokratik konfedere sistem egemendi. Bence bu başkalarına da ders olabilir. Fakat başarısının başka yerde de başarılı olmak anlamına gelmediğini unutmamalıyız. Her demokratik ve politik sistem, yurttaşların güçlendirilmesine ve onların siyasi faaliyetlere katılımına dayanır. Bu doğru bir yol ve demokrasinin modernizasyonudur. Paylaşılan demokrasinin kendisi gerçek bir fırsat ve gerekliliktir. Bu tür örneklerden korkuluyor. - Önder Abdullah’a yönelik tecridi nasıl görüyorsunuz?
Açık bir insan hakları ihlali var. İnsan haklarına karşı işlenen bu iğrenç suçlara karşı Türk devletinin almış olduğu aktif tedbirler bulunmamaktadır. Bu suç, bazı Batılı güçlerin Türk devletiyle işbirliğini açıklıyor. Türk devletinin işlediği en son suç, Paris’te üç kadın aktivistin öldürülmesidir. Türk devletinin Kürt halkına karşı işlediği bu suçlara dair artan bir farkındalık var. Avukatların ve politikacıların tacizi ise çok utanç verici. Sözlü tacizin artması beni hep şaşırtıyor. Bu yeterli değil ama aynı zamanda önlem almanın da bir işaretidir.
Son zamanlarda, dünyanın dört bir yanındaki aydınlar, politikacılar ve hukuk örgütleri, Önder Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını sağlamak için adımlar attı. Bu bir umut işaretidir. Bu sözler büyük umutlar barındırıyor. İnsan haklarını korumalıyız. Böyle bir durum olduğunda onu korumalıyız. Sayın Öcalan çok zor bir durumda yaşıyor, durumu sürgünden çok daha kötü. Avrupa hukukunun bana verdiği özgürlük içinde yaşıyorum ve siyaset için Avrupa Parlamentosundayım. Avrupa mahkemelerine ulaşana dek sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. - Türk devletinin suçlarına karşı sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sessizlik, Türk devletinin müttefiki oldukları anlamına gelir. Bu ikili boyut çok utanç verici ve ahlaki bir yozlaşmadır. Bunun Avrupa’da olması beni çok üzüyor. Bir ortağın veya diğer tarafın saldırdığı ve tecavüz ettiği kişi kim olursa olsun tecavüzdür. Onurunu ve varlığını koruyan insanları korumalıyız.
Sayın Öcalan’ın sosyalizmi, kapitalizmi ve tarihi yeniden yorumlaması genel olarak özgürlüğün ve kadının rolünün bir örneğidir. Değişim korkusu tehlikelidir. Sınır değişiklikleri her zaman olmuştur. Gelecekte de olacak, çünkü sisteme sahip çıkılıyor. Ancak 21. yüzyılda, bu teknolojik değişimler karşısında, gücün nasıl yönetildiği üzerinde doğrudan bir etkisi var. Bu değişiklikler devletleri halka şeffaf olmaya zorluyor. Katalonya’da bunu yapmaya çalıştık. Niyetimiz bayrağı değiştirerek küçük bir İspanya inşa etmek değildi. Yeni kavramlara dayalı bir cumhuriyet kurmayr ve toplumu yeniden düzenlemeyi amaçladık. - Kürt halkına ve özellikle Rojava halkına mesajınız nedir?
Savaşınıza devam edin, sizi dünyanın her yerinden takip ediyoruz. Sizlerden ilham alıyoruz. Herhangi bir baskıya boyun eğmeyin. Rojava için acı çekiyoruz ama aynı zamanda Rojava ile birlikte hayallerimiz de büyüyor. Biz de bu savaşın bir parçasıyız.
